Puan tablosuna bakıldığında, yönetimi istifaya çağıracak ya da binlerce kişilik koro halinde futbolculara sövecek bir durum yok denebilir. Ancak 7 senedir gelmeyen şampiyonluğun baskısı ve takımın her maç yeni bir krizle karşı karşıya kalması yıllardır Kadıköy tribünlerini esir alan uğultunun artmasına neden oldu. Fenerbahçe’nin bir zamanlar, “Sen sahaya çıktığın anda, tribünde kıyamet kopuyor…” diye başlayan tezahüratı, takım ilk yarıyı 3-0 geride tamamladığında ikinci yarıya omuz omuza yaparak başlayan bir taraftarı vardı. Herkesin ’12. Adam’ olarak bildiği, oyunlarda bile 12 numaralı formanın tek sahibi olacak kadar kuvvetli ve yeri doldurulamaz bir desteği vardı. Ama o kıyamet yerini ‘uğultuya’ bıraktığından beri, Fenerbahçe’nin futbolu da ona benzedi.
Fenerbahçe’nin, gole kadar kendi yarı sahasını geçemeyen Alanyaspor karşısında sadece Serdar Dursun’un karambolde altıpastan auta yolladığı şut ve Ferdi’nin Rossi’ye çarparak kaleye yönelen kafa vuruşu dışında net bir pozisyon yaratamaması bu uğultunun sahada vücut bulmuş hali gibiydi. Evet, Fenerbahçe mücadele ediyor ama bu topla boğuşmak dışında başka bir işe yaramıyor. Maç boyunca ne merkezden, ne de kanatlardan ‘organize’ diyebileceğimiz tek bir etkili hücum geliştirilemedi. Bu durum Olympiakos mağlubiyetinden beri böyle ve en ufak bir ilerleme kaydedilemedi. Üstüne üstlük iyi ve doğru yapılan (savunma) şeyler de bozulmaya başladı.
Fenerbahçe’nin, 21 Kasım’daki Galatasaray derbisine kadar sırasıyla Konyaspor ve Antwerp deplasmanı, ardından içeride Kayserispor maçları var. Fenerbahçe’nin krizden çıkış bileti, bu seriden 3’te 3 galibiyetle ayrılmasından geçiyor. Aksi halde, Galatasaray derbisindeki olası kötü sonuçla Kadıköy’deki uğultu yerini yardım çığlıklarına bırakabilir…